Geçen hafta sonu İstanbul’da Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) ‘Kürt sorunu ve çözüm önerileri’ başlıklı iki günlük gayet yararlı bir toplantı tertip etti. Aynı günlerde Diyarbakır’da aynı konuda Demokratik Toplum Kongresi’nin tertiplediği bir toplantı daha vardı. Eskiden bu çeşit toplantılar Avrupa’da, Kürtler tarafından düzenlenir, bol sloganlı bildirilerle biterdi. Artık konuya memlekette sahip çıkılıyor, Kürt meselesinin ciddiyetini, çözümün de aciliyetini kavramış olan her kesim ilgi gösteriyor ve tartışmalar giderek daha somut bir içerikle cereyan ediyor. Meselenin çok boyutluluğu ve çetrefilliği sabır, sebat, uzun vadeli çalışma gerektiriyor. Anayasal ve Yasal değişiklikler, Af ve Geri dönüş, Silah bırakma, Dil ve Eğitim, Hakikat ve Uzlaşma, Adem-i merkeziyet ve Bölgeselleşme gibi altı temel başlıkta ele alınabilecek dünya kadar iş bizi bekliyor. Bugün, genelkurmayın Askeri Ceza Kanunu 148. maddeye göre suç oluşturan, hakkında suç duyurusunda bulunduğumuz (genelkurmayasucduyurusu@gmail.com) siyasi beyanın konusu olan eğitimde anadile eğilelim.
EDP’nin toplantısında, anadil konusunda epeyi çalışmış olan Eğitim-Sen’in Genel Sekreteri Zübeyde Kılıç rahmetli Hrant Dink’in anadil hakkı üzerine bir toplantıda bunun bir hak dahi olmadığını söyleyerek nasıl herkesi önce hayrete düşürdüğünü hatırlattı. ‘Karın gurultusu gibi engellenemez bir şeydir anadil’ demiş Hrant. Ne kadar veciz ve sahici! Pediatri uzmanları anakarnı ile anadil ilişkisini boşuna irdelemiyor. Askeri korkular, siyasi hesaplar ana kadar mukaddes anadilin yanında kaç okka eder?
Dil bireyin kimlik ve aidiyet tanımının temel unsuru. Millileşme sürecinin de ana taşıyıcısı. Kürtler dil temelli farklılıklarını bir asır önce bugünkü gücüyle telaffuz ve talep etselerdi sonunda Kürt ulus-devleti kurulurdu. Süreç böyle gelişmedi. Eğer ulusdevletleşmek ‘modern’ bir süreç ise bugünkü talep post-modern bir çerçeveye oturuyor. Kürtler bulundukları her ülkede, yüzyıllardır ve envai çeşit asimilasyon çabasına rağmen devletsiz de dillerini muhafaza edebildiklerini çoktan ispat ettiler. Bugünkü talepler çok farklı. Söz konusu olan demokratik ilkeler çatısı altında daha esen ve özgür bir şekilde birlikte yaşamanın arayışı. Bu taleplere 19. yüzyıldan kalma refleks ve korkularla yaklaşıldığında mesele anlaşılmaz ve çözüm zora girer.
Bölgesel tekdillilik bölünme getirir
Yine geçen hafta Belçika’da Liege kentinde verdiğim bir konferansta anadil meselesi Belçika örneği ile depreşti. Çokdillilik ve çiftdillilikte dünyadaki iyi örneklerin yanında Belçika tam da yapılmaması gerekeni gösteren fevkalade kötü bir örnek. Çünkü yıllardır içinde bulunduğu siyasi istikrarsızlığın nedeni çiftdilliliği yerleştirememiş olması. 1830’da ülkenin kuruluşunda asli rol oynayan frankofon Valonlar diğer unsur olan Flamanların dili Felemenkçeyi 1896’ya inkar eder. Sonunda Felemenkçenin varlığı kabul edilse de gelişmesi ve yaşaması için gereken kamusal yapıların hiçbiri kurulmaz. 1930’da ülkesel çiftdillilik yasa teklifi reddedilir ve bölgesel tekdillilikte karar kılınır. Böylece fillÓ bölünmenin tohumları atılır. Belçika bugün hukuken bölünmüyorsa nedeni ekonomik maliyettir. Genelkurmayın kıt bilgisiyle iddia ettiğinin aksine esas bölünme nedeni, dayatılan dilbirliği ve kamusal alanda tanınmayan dildir!
Anadilin kamusallığı nazik bir nokta: Hükümet nasıl türbanın kamusal mevcudiyeti üzerinde duruyorsa Kürtçe ve diğer dillerin de sade evde değil kamusal alanda varolmaları gerekiyor. AKP’li Kürtlerin talebi daha farklı değil. Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü DİSA’dan Vahap Coşkun, Pazartesi Vatan’daki söyleşide anadilin kamusal eğitimde kullanılmasının alternatiflerini veriyor.
Şu nokta da hayatÓ: Kürtçenin eğitimde kullanılmasının, genç dimağlara millÓ terbiye aşılamaktan ibaret olan çağdışı eğitim/öğretimimize olacak katkısı küçümsenmemeli. Karşı çıkanlar bilinçli ya da bilinçaltı dürtülerle esas bu gelişmeden korkuyor olmasın?
‘Anadil, karın gurultusu kadar doğaldır’
Haberin Devamı