Yıldız Çakar

Yıldız Çakar

yildiz.cakar@gmail.com

Çocuğunuz ne kadar duygudaş?

Çocukların başkalarının bakış açısını, başka bir deyişle onların perspektifini anlamaları, belli bir olgunluğa ulaşmalarını gerektirdiği için oldukça zor başarılan ve zaman içinde gelişen bir beceridir. Biz yetişkinler onların empatiyi yani duygudaşlığı öğrenmelerinde çok önemli bir rol oynarız.

Haberin Devamı

Duygudaşlık bebeklerde bile görülebilir, okul öncesi çocuklarda ise gelişme halindedir. Bireysel farklılıklar gösterdiğini her zaman gözlemlemek mümkündür. Bir arkadaşı düşüp ağladığında her çocuk aynı tepkiyi göstermez. Kimi uzaktan bakar, kimi oyununa devam eder, bazıları ise hemen teselli etmek için yanına koşar. Hatta kendi oyuncağını veya battaniyesini verenleri de görürüz. Bu da bazı çocukların diğerlerinin duygularını anlamakta daha ilerde olduğunu gösterir. Sosyal hayatta çok gerekli olan bu özellik neden farklı bir şekilde gelişiyor? Biz yetişkinler çocuklarımıza bu konuda nasıl destek olabiliriz?
Aslına bakılacak olursa bebekler yanındaki bebekler ağladığında hemen ağlamaya başlarlar. Ayrıca esneme ve gülme gibi birçok duygu da bulaşıcıdır. Beynimizdeki ayna nöronları tıpkı maymunlarda olduğu gibi bizi hemcinslerimizi taklit etmeye iter. Bu gerçek bir duygudaşlık olarak algılanmaz, daha çok biyolojik bir olgudur.
Duygudaşlık çok daha fazlasıdır. Başkalarının duygularını anlamak, onların bulunduğu konumdan dünyaya bakmak ve buna uygun davranmaktır. Duygudaşlık olmaksızın kişiler arası bağlanma olamaz.
Küçük çocuklarla çalışanlar duygudaşlığın iki yaşında kendini net olarak gösterdiğini ve yavaş yavaş geliştiğini bilirler. Çocuk aynadaki görüntünün kendisine ait olduğunu artık çok daha iyi anlar. Kendisinin başka insanlardan farklı bir birey olduğunu çok iyi bilir. Karşısındakilerin yüz ifadelerini ve duygularını anlar. Kendisi de bu duyguları ve ifadeleri taklit eder.
Üç yaşına kadar çocukların artık temel duygular olan üzüntü, öfke, korku ve sevinci öğrendikleri gözlemlenir. Hangi olayların bu duyguları yarattığını ve olumsuz duygular karşısında ne yapıldığını bilirler.
Dört yaşında ise kendi iç dünyalarının başka insanlardan farklı olduğunu anlarlar. Gene beyin kabuğundaki olgunlaşma ile beynin kontrol ve düzenleme mekanizmaları aktif hale gelir. Tam da bu yaşta çocuklar hayal ile gerçeği de ayırmaya başlarlar. Daha sonra çok daha karmaşık duygular olan gurur, utanma, kıskançlık gibi duyguları hem kendilerinde hem de başkalarında fark ederler.
Okul çağında yani yedi yaşından itibaren çocuklar bazı çevre koşullarının bazı duyguları yarattığını öğrenmişlerdir. Başka bir deyişle bazı durumların bazı duyguları ortaya çıkarttığını veya insanların bazen duygularını sakladıklarını, hatta karşısındakileri duygusal olarak manipüle ettiklerini bilirler.
Çocuklar büyürken onlar için her şey çok yenidir ve olgunlaşmaları belli bir zamanı gerektirir. Çocukların empatik olmalarında en önemli nokta anne babalarının onlara sıcak ve anlayışla yaklaşmaları, güvenli bağlanmalarına olanak sağlamalarıdır. Anne ve babalar çocukları için çok önemli bir modeldir. Onların tepkileri çocuklara örnek oluşturur. “Annem kardeşim ağladığında ne yapıyor?”, “Babam ben korktuğumda ne yaptı?”, “Annem yuvaya gitmek istemediğimde nasıl davrandı?” Çocukların da tepkileri kendilerine nasıl davranıldığı ile örtüşecektir.
Ailenin işlevi sadece model olmakla kalmayabilir; çocuklarını empatik olmak üzere eğitebilirler de. Başkalarının duyguları üzerine düşünülebilir, “o kişi ben olsaydım” diye duyguları tahmin edilebilir. Anne babalar aşağıdaki soruları sorabilirler: “Yuvada arkadaşın elindeki oyuncağı alsa ne hissederdin?”, “Koşarken düşseydin ve kimse seninle ilgilenmeseydi kendini nasıl hissederdin?”gibi.
Ayrıca korku, üzüntü, öfke gibi olumsuz duygular hemen geçiştirilmez, söze dökülür. Çocuklara davranışlarının sonuçları sıkça hatırlatılabilir, duyguları konu alan kitaplardan yararlanılabilir. Bu şekilde hem kendi duygularını hem de başkalarının duygularını daha iyi anlama fırsatını bulurlar. Çocukların sergilediği davranışları iyi gözlemleyip başkalarını anladıklarında ve yardım ettiklerinde takdir etmek de başka bir yöntem olarak işe yarar.
Çocuklarda duygudaşlığın ilk belirtisi bedensel ifadelerle ortaya çıkar. Okşamak, öpmek, sarılmak, kendi oyuncağını vermek gibi..Dil gelişimi tamamlandıkça sözler daha da ön plana çıkar.
Duyguların ifadesi duygusal sağlık için tüm yaşamda çok önemli bir rol oynar. Duyguların ortaya dökülmesi için çok rahatlatıcı, kabul edici bir ortamın bulunması şarttır. Biz yetişkinler kendi duygularımızı adlandırarak çocuklarımıza çok iyi model olabiliriz. Ayrıca onların duygularına da tercüman olabiliriz. Örnek: “Evet şu an çok kızgın olduğunu ve vurmak isteğini anlıyorum.” Ya da “Çok sevinmişsin havalara uçacaksın” gibi. Yetişkinlerin duygu dağarcığı (repertuarı) ne kadar geniş olursa, çocuklar da o kadar çeşitli duyguları tanırlar ve ifade ederler.
Bu eğitime erken başlamak; ilk üç sene çocukları duygularını tanımaları ve ifade etmeleri için yüreklendirmek gerekir. Duygularının şiddetini renklerle veya şekillerle ya da oyunlarla anlatabilirler. Seyahatlerde ya da uzun bekleme durumlarında duyguları ifade eden oyunlar oynanabilir. Örnek verecek olursak: “Şimdi duygularımızı bir şeye benzetelim” denir. “Benim öfkem fırtına gibi güçlü.”,” Benim sıkıntım gök gürültüsü kadar kuvvetli.”, “ O kadar mutluyum ki güneş gibi gülüyorum.”, “Mutluluktan kanat takıp uçacağım” gibi.
İnsanların sosyal yaşamı için çok önemli bir beceri olan duygudaşlığı desteklersek, yavrularımızın yaşamlarında çok daha mutlu ve başarılı olmalarını sağlamış oluruz.

DİĞER YENİ YAZILAR