Evimizin güneşiydi gülüşün/ Fotoğraflar yerini tutmuyor oğlum/ Yıkanmadı gömleklerin/Kokun gitmesin diye/Montun asılı duruyor duvarda hala/Dönersen bir gün giyersin diye/Varsa bir ayıbın, günahın/Paylaşırız, buradayız oğlum/Babalar eksik gösterse de çok sever/Dönmesen de bunu bil oğlum/Ah oğlum, ah oğlum...
Kanal D’nin pazartesi geceleri yayınladığı dizisi Bıçak Sırtı ile ilgili çok şey söylemek geliyor içimden. Ama bana sorarsanız bu sezonun, hatta belki de televizyon tarihimizin bütün dönemlerinin, bütün mevsimlerinin en özel yapımlarından biri olan Bıçak Sırtı’nı, sözlerini Murathan Mungan’ın yazdığı, bestesini Burhan Bayar’ın yaptığı ve o inanılmaz sesiyle Müslüm Gürses’in taçlandırdığı bu şarkı anlatıyor en iyi. Bıçak Sırtı, belki de en önce babalar ve oğullarının dizisi.
Bu diziye emeği geçenlere, bıkmadan, yorulmadan, tekrara düşmekten korkmadan defalarca teşekkür edilmeli. Elbette en başta böyle müthiş bir senaryoyu, ekranda bugüne kadar hiç duymadığım derinlikteki diyalogları yazanların isimleri söylenmeli; söylüyorum. Neşe Şen, Gaye Boralıoğlu, Şerif Erol, Gülden Çakır, Emine Algan...
OYA GİBİ İŞLENMİŞ
Dilin, kelimelerin, insan zihninin, benliğinin en kuytu dehlizlerine girip çıkartmışlar Bıçak Sırtı’nı ortaya. Ve inanın her hafta tekrar bölümüyle birlikte iki defa izliyorum, yine de doyamıyorum ekrana bakmaya. Zihnimi zorluyorum ama bu lezzette yazılmış hiçbir başka dizi hatırlamıyorum. Biliyorum, bu çok büyük bir iddia ama gönül rahatlığıyla, baktığımı görerek ve ne söylediğimi bilerek atıyorum ortaya. Özellikle ve her seferinde oya gibi işlenmiş o diyaloglara hayran kalıyorum. Dilim varmıyor aslında kolay kolay itiraf etmeye ama, kaleminden ekmek yiyen bir adam olarak ilk defa bir metni kıskanıyorum.
Dizi boyunca bölüm başına ekranda sadece birkaç dakika görünen ama dizinin her sahnesinde kendisini varmış, oradaymış gibi hissettiren Erkan Can’ı, o muhteşem ve asil ve despot baba Selim Reşat Ertuğrul’u canlandıran Tuğrul Çetiner’i, Nejat İşler’i, göz bebekleriyle oynayan Melisa Sözen’i, Fikret Kuşkan’ı, Gönül Kalfa’yı, Ali’nin kardeşi avukat Vildan’ı... İki küçük çocuğun, Murat’la okul arkadaşı sevimli kızın arabada giderken adeta iki dakikalık bir reklam filmi zarafetinde çekilmiş konuşmalarını...
SAKIN KAÇIRMAYIN
Hele de o sahne... Nisan’ın Mehmet’i savunduğu için kocasından azar işitip, evden çıkarak kapının önündeki arabaya binip gittiği sahne. Ailenin yeni şoförü, Murat’ın gerçek babası Ali’nin “Ne tarafa?” diye sorduğu ve Nisan’ın bir kadının en kederli, en yalnız, en kadın, en kendi halinde olduğu o sahne... Dinleyin...
ALİ: Ne tarafa?
NİSAN: Bilmiyorum.
ALİ: Sizin için yapabileceğim bir şey var mı?
NİSAN: Hayır yok. Yapılacak hiçbir şey yok.
ALİ: Yalnız bırakmamı ister misiniz? İnsanın çok isteyip de bir türlü yalnız kalamamasının ne demek olduğunu çok iyi bilirim.
NİSAN: Benden iyi bilemezsiniz. Her an dedelerim, büyük dedelerim, büyükannelerimle beraber yaşıyorum. Osmanlı’nın bütün ruhlarıyla.
ALİ: Başkaları cehennemdir...
Abartmıyorum, tek tek hepsini ayakta alkışlıyorum. Ve bugün sizi ikinci defa Bıçak Sırtı’nı seyretmeye çağırıyorum. Eğer izleyemiyorsanız, henüz daha üçüncü bölümünde televizyon tarihimize geçeceğini ispatlayan, adını altın harflerle ekrana gönül gözüyle bakan herkesin sinesine yazdıran Bıçak Sırtı’nı yakalayın diye. Birbirinin benzeri onlarca dizi arasında, ilhamını kendisinden alan, hiçbir yerden hiçbir şey kopyalamadan, sinemanın bütün unsurlarını, sinemada izlediğim birçok filmden daha cüretli, daha görkemli, daha yürekli taşıyan Bıçak Sırtı’nı kaçırmayın diye...
Bunu da duyduk
Para, adamı biraz ayakta tutar. Vallahi tutar. Para adamı cilalandırır. Yiğit yapar, konuşturur, bülbülleştirir. Bülbül gibi de şakısan o parasızlık adamı lal eder... (İbrahim Tatlıses söyledi.)
GÜNÜN DİYALOĞU
SERAY SEVER: Oktay’a dönüp bakacağım. Mavi gözlüler şirin ve seksi olurlarmış. Göster bakayım kendini.
OKTAY KAYNARCA: Şöyle bir yakın plan rica edeyim... (Herşey Dahil’den)