Haberin Devamı
Herkes sadece Ali Bulaç’ın üzerinde tam tam çalmakta, oysa Çok Farklı programına katılan diğer konuklardan bazıları da “Eşcinsellik toplumda özendiriliyor... Sonradan olma homoseksüeller ortalığı kaplayacak...” mealinde konuşmalar yaptılar...
Bu konu Bülent Ersoy konusunun ötesinde de önemli...
Cemil İpekçi, Ali Bulaç’la konuşurken “sonradan olma homoseksüellik diye bir şeyin olmadığını” söyledi...
Ama programın o ateşli atmosferinde bu sözler kayboldu gitti...
Köln Üniversitesi Genetik Bölümü’nde görevli okuyucum Mehmet Saltür “gayet bilimsel” bir mail gönderdi bana dün...
Eşcinsellik doğuştan mı, yoksa kültürel şartlarla gençlerin sonradan özenmesiyle olabiliyor mu sorkusunu bilimsel verilerle yanıtlıyor...
“Eşcinsellikte su ana kadar kabul edilen teori Sigmund Freud’un tanımıydı” diyor, “Bu kurama göre eşcinsellik, erkeklerde koruyucu bir anne ve ona uzak duran bir babadan tetiklenen bir durumdu... Ancak bunun tamamen yanlış olduğu ortaya çıktı günümüzde” diye açıklıyor...
Peki nereden kaynaklanıyor eşcincellik:
İşte Köln Üniversitesi Genetik Bölümü’nun uzmanlarından Mehmet Saltürk’ün açıklaması...
“Eşscinselliğin, erkek çocukların doğum sırası ile ilgili oldugu artık neredeyse kesin gibidir.
Her erkek çocuğun doğumu, kendisinden sonra doğacak erkek cocugun eşcinsel olma ihtimalini yaklasik olarak % 3 - 4 oranında artırmaktadır.
Daha önce erkek çocuğa hamile kalmış, bir anne, doğuracağı yeni bir erkek çocuğun eşcinsel olma ihtimalinin kuramsal olarak ilk erkek çocuğa göre daha fazla olduğunu bilmelidir...
Erkek embriyo Y kromozonundaki üç adet Gen Anti-müller hormonu şifreler...
Anne de buna karşı Histocombatibliyt antikoru olusturur...
Annenin her erkek çocuğa hamileliğinde vücudundaki Histocombatibilyt Antikorunun konsantrasyonu artar...
Annenin oluşturduğu Antikor erkek çocuk embrosunun beyninin erkekleşmesini engeller.
Genital olarak erkektir ama beyinsel olarak erkekleşemez...
Bu onların diğer erkeklerden hoşlanmasını, kadınlara karsı ilgisiz kalmasını sağlar...”
Mehmet Saltürk’ün açıklaması ne söylüyor?..
Genetik olarak annenin koruyucu amaçla salgıladığı Antikor’un konsantrasyon oranının artması durumunda erkek çocuk embriyosunun erkekleşmesinin engellendiğini söylüyor...
Bu durumlarda kişi genital olarak erkek, beyinsel olarak “erkekleşmemiş” oluyor...
Bunu uzun uzadıya aktarmanın nedeni ise başka:
Türkiye’de muhafazakarlık ya da dincilik adı altında, “homoseksüellik palazlanıyor... Özendirilerek gençlerin gay olmasına yol açılıyor...” diye bir propaganda yapılmakta...
Propaganda sadece propaganda olarak kalsa iyi, oysa bunun üzerinden kısıtlamalara ve hedef göstermelere kadar varıyor işler...
Eşcinsellik, dünyadaki her toplumda, her sosyal grupta, her din, her kültürde aşağı yukarı aynı orandadır... “ diyor Mehmet Saltürk...
“Kimi toplumlarda çok, kimilerinde az görünür olması, aslında sadece toplumun eşcinselliğe toleransı ile ilgili bir durumdur.
Yani oran aynıdır...
Ama bazı toplumlar eşcinsellere cok büyük bir “mahalle baskısı” uyguladığından, eşcinselliğin o toplumlarda az görünen bir durummuş gibi algılanmasına neden olurlar... “şeklinde son veriyor mail yoluyla gönderdiği makalesine...
Makaleden çıkan sonuç şu ki, homoseksüellik öyle özendirmeyle, bezendirmeyle çıkmıyor ortaya...
Varolan şey toplumdaki duruma göre ortayşa çıkıyor veya gizli gizli devam ediyor...
Hayatta insanların yaşam biçimlerinin özgürlüğünü savunmak ” demokratlığın olmazsa olmaz “ koşulu...
Ben isterdim ki, her konuda bireyin yaşam hakkını, giyim hakkını, inanç hakkını savunan ” demokrat “ beyinler, bilimsel veriler ışığında herkesin cinsel ayrımına da aynı saygıyı gösterebilsin...
Darbecilik berbat da...
Irkçılık, faşizm, insanlara nefret aşılama, kadınlara, cinslere, etnisitelere göre ayrımcılık berbat değil mi yoksa?..
Kendini Atatürkçü zanneden birileri bana soruyor ve anlamıyor bazen:
” Niye Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliğini sonuna kadar savunuyorum?.. “ diye...
Hala anlamayanlara ben acırım...
Bu demokrasi müktesebatını, bu topluma hafif zorla kabul ettirebilecek tek organ Avrupa Birliği de ondan...
Avrupa Birliği’ni ve Birleşmiş Milletler Bildirgeleri’ni almayıp da neyi referans alacağız acaba?..
Avrasya’lardan medet uman arkadaşlar, demokrasiye inanmadıkları için mi, yoksa saftirik oldukları için mi böyle davranıyorlar hala anlayabilmiş değilim?..
BAK BÜNYAMİN GEZER ARKADAŞ!..
Hani iyi ki maç 4-2 bitti de kimse şimdi söyleyeceğimi ” Bağrı yanıyor... Onun için söylüyor... “ demeyecek...
Hani iyi ki kupayı kim kazandıysa kazandı ki şimdi sböyleyeceğime kimse ” Hakem üzerinde arkadaş baskı yapmaya çalışıyor... “ imasında bulunamayacak...
Hani iyi ki, ” gol de olsa, penaltı da ne hatice ne netice nasıl olsa değişmeyecek ki, “Çıkıp birileri maçı alamadınız, faturayı hakeme mi kesiyorsunuz” diyemeyecek...
Öyleyse rahat ve açıkça söyleyeyim ki;
Bak Bünyamim Gezer arkadaş...
Sen daha pozisyona bakmaya başlamışken, “penaltı çalacak” diye kehanet ettim...
Lig TV pozisyonu tekrar göstermeden “penaltı olmasına imkan yok” dedim...
Çocuk olsa anlar Hakan’ın Güiza’ya yaptığı herhangi bir hareket olmadığını, dolayısıyla penaltının sanal olduğunu...
Senin anlamaman mümkün değil?..
Amma velakin...
Maç 4-1 ya...
Bu satten sonra hatice neticeye tesir etmeyecek ya...
Penaltı çalarsan 90 artı 3’te Fener bir penaltı atacak, maçtan nisbi olarak biraz daha dengeli ayrılmış olacak ya...
Herkes biliyor ki ha 4-1 ha 4-2 o saatten sonra kazananlar için birşey farketmeyecek ya...
Çaldın penaltıyı, hayatta başka bir hiçbir durumda çalmayacağın o poziyonda...
Zannediyorsun ki, “Farkedenler için farketmez... Diğerleri için de bir jest olur...”
Hiç öyle sanma Bünyamin Kardeş...
Maçta esas hata yapan hakemde kusur bulmam ben...
Böyle ucuz numaralara yatanlardan her ürkerim ben...
Sana bir eyyam çentiği attım kardeş...
Yakından izleyeceğim seni Bünyamin arkadaş...
İstersen sor bir Cem Papila’ya...
Hayat sonra nasıl oluyor diye...